HAKSIZ UYGULANAN ADLİ KONTROL TEDBİRİ NEDENİYLE TAZMİNAT DAVASI
Ceza muhakemesi faaliyeti kapsamında ,maddi gerçeğe ulaşmak ve muhakeme sonucu hükmün infazını mümkün kılmak amacıyla suç soruşturma ve kovuşturması kapsamında koruma tedbirlerine başvurulması mümkündür. Kamu yararının ön planda tutulması nedeniyle ,koruma tedbirleriyle kişi hak ve hürriyetlerinin kısıtlanması olağan olmakla birlikte haksız kısıtlamalar nedeniyle kişinin maddi ve manevi zararının tazmini hukuk devletinin gereğidir.Adli kontrol tedbiri nedeniyle tazminat CMK madde 141 hükmünde açıkça düzenlenmemiş olmakla birlikte Yargıtay pek çok kararında kişi hürriyetinin kısıtlanması nedeniyle tazminata hükmetmiştir.Günümüzde Ceza Muhakemesi sürecinin uzunluğu ve tutuklama dışında koruma tedbirlerinin tercih konusu olduğu göz önünde bulundurulduğunda adli kontrol tedbiri nedeniyle tazminat konusunda yapılacak düzenlemeler önem arz etmedir.
ADLİ KONTROL TEDBİRİ
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanuna’na alındığı ilk dönem tutuklama tedbirine başvurulmasının arzu edilmediği üst sınırı üç yıl veya daha az süreli hapis cezası gerektiren suçlarda ve tutuklama yasağının öngörüldüğü suçlarda tutuklama tedbirine alternatif olması amacıyla getirilen adli kontrol tedbirleri ,son dönemlerde tutuklama koruma tedbirine seçenek arz etmenin yanı sıra koruma tedbirlerinin içinde kısmen de olsa bağımsız yer edinmeye başladı. Adli kontrol tedbirleri ;tutuklamanın işlevini görecek, tutuklamaya seçenek tedbirler olmanın yanı sıra CMK m109/2 hükmü kapsamında tutuklamanın yasak olduğu hallerde tutuklamadan tamamen bağımsız olarak da başvurulabilen tedbirlerdir çünkü kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.
CMK madde 112 hükmü gereği adli kontrol tedbirini isteyerek yerine getirmeyen şüpheli veya sanık hakkında , hükmedilebilecek hapis cezasının süresi ne olursa olsun yetkili yargı merciii tarafından derhal tutuklama kararı verilebilmesi ve CMK madde 109/7 hükmü gereği adlî kontrole ilişkin hükümlerin kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında uygulanabilmesi ,adli kontrolün tutuklamanın seçenek yaptırımı olarak öngörülmeyip bağımsız nitelik kazandığı hâllere örnek teşkil eder.
Şüpheli veya sanık hakkında bütünüyle hürriyetten yoksunluğa ya da şüpheliyi serbest bırakmaya mecbur kılan tutuklama tedbirinin yanında ;şüpheli veya sanığı tamamen özgürlüğünden yoksun kılmayarak denetlemeyi mümkün kılan ve kişinin kaçması riskini önemli ölçüde azaltabilen adli kontrol tedbirleri tutuklama ile amaçlanan müdahale ihtiyacını karşılayabildiği durumlarda tercih edilmektedir. Adli para cezası gerektiren yahut 15 yaşından küçük çocuklarda beş yıldan az,15 yaş ve üzeri bireylerde iki yıldan az hapis cezası gerektiren suçlarda ise CMK m. 100/4 çerçevesinde tutuklama yasağı dolayısıyla adli kontrol tedbirleri tutuklama tedbirinden bağımsız bir fonksiyon kazanmıştır.
Ölçülülük ilkesi gereği , kişi özgürlüğüne daha az müdahale içeren adli kontrol tedbirleriyle ,tutuklama ile hedeflenen sonu elde etmenin mümkün olduğu hallerde tutuklamaya başvurulmamalıdır. Tutuklamaya seçenek koruma tedbiri olan adli kontrol tedbirlerine , kuvvetli suç şüphesinin varlığına delalet eden somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin varlığı halinde başvurulabilir .Yani adli kontrol tedbirine başvurulabilmesinin şartı ,tutuklamanın şartlarının gerçekleşmesidir. Tutuklamanın mümkün olduğu bütün suçlarda tutuklama yerine adli kontrole başvurulur. Tutuklamanın mümkün olmadığı ,tutuklama yasağı bulunan hallerde de adli kontrol tedbiri uygulanabilir.
ADLİ KONTROL TEDBİRİ TÜRLERİ
Sanığın kaçmasını önleme ,delil karartılmasına engel olma,mağdurun mağduriyetini maddi güvence ile bir nebze de olsa giderme, muhakeme sonunda verilecek hükmün infazının mümkün olmasını sağlama gibi amaçlara hizmet eden adli kontrol ,şüphelinin kanunda sayılan yükümlülüklerden bir veya birden fazlasına tabi tutulmasını içerir.Bu yükümlülükler CMK m109/3 hükmünde şu şekilde sayılmıştır:
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi
tutulmasını içerir:
-Yurt dışına çıkamamak
– Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak
başvurmak.
-Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî
uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
– Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme,
makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.
– Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından
arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.
– Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya
birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce
belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
-Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları
makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
– Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi
belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel
güvenceye bağlamak.
– Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye
mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
– Konutunu terk etmemek.
– Belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek.
-Belirlenen yer veya bölgelere gitmemek.
CMK madde 109’da sayılan “Yurt dışına çıkmamak”,”Konutunu terk etmemek”,”belirli bir yerleşim bölgesini terk etmemek”, “adliye yahut karakola düzenli aralıklarla uğrama” ve “Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek “adli kontrol tedbirlerinde kişinin belirlenen yerler dışına çıkmasının yasaklanması ya da belirli zamanlarda belirli yerlerde bulunmaya zorlanması suretiyle başta seyahat özgülüğü ve serbest dolaşım hürriyeti olmak üzere kişi hak ve hürriyetlerinin önemli ölçüde kısıtlandığı açıktır. Bunun yanında,kişiden güvence yatırılmasının istendiği koruma tedbirlerinin mülkiyet hakkına önemli ölçüde müdahale niteliği taşıdığı görülmektedir.
ADLİ KONTROLÜN SÜRESİ VE ADLİ KONTROL TEDBİRLERİ NEDENİYLE MAHSUP
CMK madde 110/A hükmü gereği adli kontrol tedbirinin süresi, Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde en çok iki yıl olmakla birlikte zorunlu hâllerde gerekçesi gösterilerek bir yıl daha uzatılabilir. Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde ise adli kontrol süresi en çok üç yıldırve bu süre, zorunlu hâllerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir ancak uzatma süresi toplam üç yılı, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda ise dört yılı geçemez.Çocuklar bakımından bu süreler yarı oranında uygulanır. Adli kontrol tedbiri,soruşturma evresinde Cumhuriyet Savcısının istemi üzerine sulh ceza hakimi,kovuşturma evresinde ise re’sen mahkeme tarafından ,en geç aylık aralıklarla adli kontrol tedbirinin uygulanmasının devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda değerlendirme yapılarak karar verilir.
Kural olarak adli kontrolde geçen süre, muhakeme sonunda hükmedilecek cezadan mahsup edilmez.Ancak konutunu terk etmemek yükümlülüğü altında geçen her iki gün, cezanın mahsubunda bir gün olarak dikkate alınmak suretiyle ve özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak yükümlülüğünde geçen süre muhakeme sonunda hükmedilen cezadan mahsup edilir.
ADLİ KONTROL TEDBİRİ NEDENİYLE TAZMİNAT
CMK madde 141 hükmü gereği suç soruşturması ve kovuşturması kapsamında yakalama,tutuklama,arama , el koyma,kanuni gözaltı süresi içinde hakim önüne çıkarılmama,yakalama veya tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkanlarından yararlandırılmama hâllerinde kanunda sayılan durumların varlığında kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler. Adli kontrol tedbirleri nedeniyle tazminat ödenmesine ilişkin herhangi bir düzenleme CMK ‘da yer almamaktadır ancak adli kontrol tedbirleri nedeniyle tazminatın kaynağını hukukun temel ilkelerine ve kişinin ,resmi görevliler tarafından meydana getirilen haksız işlemler sonucu uğradığı zararın devletçe tazmin edileceğini düzenleyen Anayasanın madde 40/3 hükmüne dayandırmak mümkündür.Nitekim CMK 141/1 maddesi hükmünde belirtilmeyen koruma tedbirlerinin kanuna aykırı uygulanmasından kaynaklanan maddi ve manevi zararların tazmin edilmemesi hukuk devleti ilkesiyle de bağdaşmayacaktır.
Koruma tedbirleri nedeniyle tazminata hükmedilebilmesi için söz konusu işlemin hukuka aykırı olması şart değildir .Nitekim hukuka uygun da olsa mesnetsiz kalmış bir müdahale temel hak ve özgürlüklere etki ettiğinden hukuk devleti ilkesinin bir gereği olarak devlet tarafından üstlenilmekte ve hakkaniyet gereği bir tazminat ödenmektedir. Koruma tedbirinin uygulanması için gereken şartlar oluşmuş ve işlem görünüşte haklı olarak başlatılmış devam etmişse, tazminat nedenlerinin ortaya çıkması da bu işlemleri geriye dönük olarak hukuka aykırı yahut haksız hale getirmez. Yargıtay Ceza Genel Kurulu da koruma tedbirleri nedeniyle tazminata hükmedilmesi durumunu “haksız fiil” benzeri olarak nitelendirmiş ve tazminat istemine konu koruma tedbirinin hukuka aykırı yahut haksız fiil şeklinde olmaları gerekmediğini ifade etmiştir.
Koruma tedbirlerine maruz kalan şahsın çevresi nezdinde itibarının sarsılması ihtimali, kişisel hürriyetinin kısıtlanması nedeniyle çektiği manevi sıkıntılar ,şartlar nedeniyle duyduğu elem ve yaşadığı sıkıntılar kişinin manevi zararının tazminini ,koruma tedbirinin yol açtığı maddi kayıplar maddi zararın tazminini zorunlu kılmaktadır. Koruma tedbirleri, kamu menfaati ilkesine dayandırılsa da unutulmamalıdır ki, koruma tedbirlerinin haksız uygulanması ,kişilik haklarının ihlalini dayanaksız kılmaktadır.
CMK m141/(3) hükmü gereği , birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler edeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.Anayasa mahkemesi ,adli kontrol nedeniyle tazminat başvurularında, ölçülülük ilkesi üzerinde durmuş kişi hak ve özgürlüklerinin ihlaline neden olan adli kontrol tedbiri bakımından ölçülü olmayan uygulamaları tazminat sebebi olarak nitelendirerek CMK madde 141/3 hükmünü ve Anayasayı dayanak göstermiştir.
CMK’nın 141.maddesine 3. Fıkra hükmü ,6545 sayılı Kanunun 70. maddesi ile eklenmiştir ve CMK m141/1 hükmünde yer almayan soruşturma ve kovuşturma işlemleri bakımından Ağır Ceza Mahkemelerinde dava açmak mümkün hâle gelmiştir. CMK m143/1 hükmünde yakalama,arama ,elkoyma,tutuklama ve gözaltı gibi bazı tedbirlerine ilişkin zararların tazminini gerektiren durumlar düzenlenmiştir. CMK 141/3 hükmü düzenlemesi öğretide tartışmalara neden olmuş, fıkrada yer alan “birinci fıkrada yazılan hâller dışında ibaresi nedeniyle baskın görüş , 1. fıkrada sınırlı olarak sayılan haller dışında kalan koruma tedbirlerine ilişkin Ağır Ceza Mahkemelerinde tazminat davası açılabileceği yönündedir.Nitekim Yargıtay da kararlarında hüküm fıkrasını geniş yorumlamıştır. CMK m141/3 hükmüne dayanarak dava açılabilmesi için ön koşul, sorumluluk nedenine bakılmaksızın yapılan işlemin soruşturma veya kovuşturma sırasında yapılması ve işlem veya kararın hâkim veya Cumhuriyet savcısına ait olmasıdır.
Yargıtay 12.Ceza dairesi ,belirli koşulların varlığı hâlinde adli kontrol tedbiri nedeniyle CMK m141/3 kapsamında tazminata hükmedilebileceğini belirtmiştir. Yargıtay 12. Ceza Dairesi 16.02.2015 tarihli 2014/13444 Esas , 2015/2705 sayılı kararına konu olayda şüpheli hakkında hakkında soruşturma aşamasında başlayıp beraat kararının verildiği tarihe kadar 3 yıl 6 ay 18 gün süreyle her gün 18:00 – 22:00 saatleri arasında karakola başvurarak imza atmak suretiyle adli kontrol kararı verilmiş ,şüpheli vekili ,adli kontrol kararının yasadaki amacını aştığı, tutuklama tedbirinden farkının kalmadığı, kişi hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasının oranlılık ilkesine uygun olmadığı ve Anayasanın 19. maddesine aykırı davranılması sebebiyle tazminat talebiyle dava açmıştır. Yargıtay ilgili davada davacı hakkında uzun süre uygulanan adli kontrol tedbiri açısından tutuklama ile serbest bırakma arasında düşünülen ve serbest bırakmanın oluşturabileceği zararları gidermek için uygulanan adli kontrolün bir aşamadan sonra seyahat özgürlüğünün sınırlandırıldığı, bu sınırlama ile kişi özgürlüğünün kısıtlanması olan tutuklama ile arasında bir derece ve yoğunluk farkı olduğu, davacıya uygulanan tedbirin seyehat özgürlüğünü kısıtlama tedbirini aştığı ve davacıyı özgürlükten yoksun bıraktığı, oranlılık ilkesinin ihlal edildiği ve kanun ile belirlenen amacın dışına çıkıldığı, zira aşamalarda ilgili tedbire yönelik olarak adli kontrol kararının kaldırılmasına ilişkin itirazlarda bulunulmasına karşın, hakim veya mahkemece oranlılık ilkesi bağlamında adli kontrol tedbiri uygulamasına devam edilip edilemeyeceği adli kontrol tedbiri ile öngörülen yükümlülüklerden sonuç alınıp alınmadığı tedbirin değiştirilip değiştirilmeyeceği veya daha hafif bir tedbirin uygulanması yoluyla amaçlanan hedefin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği veya geçici olarak adli kontrol tedbirinden muafiyet konusunda etkin (veya etkili) bir değerlendirmenin yapılamadığı ve uygulanan tedbirin ölçüsüz hale geldiği gerekçesiyle karar verildikten sonra uygulanmaya devam edilen adli kontrol tedbiri nedeniyle davacı yararına (hak ve nasafet ilkelerine uygun) makul oranda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesine karar vermiştir.
Yargıtay 12.Ceza dairesi,konutu terk etmemek şeklindeki adli kontrol tedbirinin kaldırılmasına rağmen uygulanmaya devam edilmesi ve kaldırıldığının sonradan farkedilmesi şeklinde gerçekleşen olayda tazminata hükmedilmesi gerektiğine hükmetmiştir..Adli kontrol tedbiri nedeniyle tazminata hükmedilmesi her durumda gerçekleşmez ,belli şartların gerçekleşmiş olması gerekir.Örneğin Yargıtay davacının üzerine atılı suçların niteliği gereği adli kontrol tedbirinin ölçülü ve süresinin makul olduğu nedeniyle tazminat talebinin reddine karar vermiştir. (Y.12.CD, 30.11.2020,2019/1972-2020/6538). Yargıtay bir başka kararında “Davacı hakkında uygulan adli kontrol nedeniyle hakim ve Cumhuriyet savcılarının özel amaçla davrandığına ilişkin dosya kapsamı itibariyle bir delil bulunmadığı ve hukuki sorumluluğu gerektirecek bir eylemin de söz konusu olmadığı dikkate alındığında, davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığı”gerekçesiyle adli kontrol tedbiri nedeniyle tazminata hükmedilemeyeceğine karar vermiştir. Gerekli diğer koşulların da varlığı hâlinde adli kontrol tedbiri uygulandıktan sonra hakkında KYOK verilen kişi CMK m141/3 hükmü kapsamında oturduğu yer ağır ceza mahkemesi, o yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise ve aynı yerde başka bir ağır ceza dairesi yoksa, en yakın yer ağır ceza mahkemesinde tazminat davası açarak uğradığı maddi ve manevi zararı tazmin edebilir.
SONUÇ
Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat ,hukuk devleti ilkesinin sonucu olup CMK m141 /1 hükmü ile bazı koruma tedbirleri bakımından tazminata hükmedilmesi gereken hâller düzenlenmiş,adli koruma tedbiri kapsam dışında tutulmuştur. Adli koruma tedbirlerinde tedavi ve muayene tedbiri ve konutu terk etmeme tedbiri hürriyetin kısıtlanması açısından hapis cezasının infazı ve tutukluk hâliyle fiili ve hukuki benzerlikleri dolayısıyla mahsuba ancak diğer koruma tedbirleri bakımından mahsup da tazminat da CMK hükmü kapsamında yer almamaktadır. Özellikle seyahat hürriyetini kısıtlayan yurt dışına çıkamamak ,hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak gibi adli kontrol tedbirleri düşünüldüğünde mahsuba ve tazminata konu edilmemeleri hukuka aykırı nitelik taşımaktadır. Gerekli düzenlemeler yapılarak bu konuda eksiklikler giderilmelidir.
Son olarak koruma tedbirleri ile ilgili tazminat durumlarının tümüyle CMK m. 141 ve devamı maddelerince kapsama alınabilecek hale getirilmeli ,kişilerin adli kontrol tedbiri süresince duyduğu elem ve koruma tedbirinin kişinin sosyal çevresi üzerindeki olumsuz etki , kişi hürriyetinin kısıtlanması göz önünde bulundurulmalı,adli kontrol tedbiri nedeniyle kişiye addedilen yükümlülükler göz ardı edilmemeli ve haksız adli kontrol tedbiri nedeniyle tazminat ,CMK madde 141 hükmünde açıkça düzenlenmelidir.Nitekim bu konuda bir düzenlemeye yer verilmemesi ,hak kayıplarına neden olmaktadır.