BİLİRKİŞİ RAPORU, ÖZEL TEKNİK MÜTALAA VE KVKK İHLALİ
Bilirkişi, söz konusu sorunu çözümlemek için hakim veya savcının hukuki bilgisi
dışında özel veya teknik bilgiyi gerektiren konularda başvurulan o konunun uzmanı
olan gerçek veya özel hukuk tüzel kişisidir. Hukuk Muhakemeleri Kanunu, bilirkişiye
başvurulmasını gerektiren hâller olarak madde 266’da,
“Mahkeme, çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde,
taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy ve görüşünün
alınmasına karar verir. Ancak genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin
gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye
başvurulamaz” ifadesi ile ele almıştır.
Bir sorunun ne zaman uzmanlığı ya da özel veya teknik bir bilgiyi gerektirip
gerektirmediğine bilirkişi görevlendirmekle yetkili olan Cumhuriyet savcısı veya hâkim
karar verecektir. Bilirkişinin kendisine başvurulan konu hakkında uzmanlığına
dayanarak ve gerekli incelemeleri yapmak suretiyle oraya çıkan sonuçları ve
görüşlerini içeren belge bilirkişi raporu olarak adlandırılır. Özel teknik mütalaa ise
tarafların dava konusu ile ilgili olarak, uzmanından bilimsel değerlendirme almasıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu (E.1998/8-68, K.1998/143) 28.04.1998 tarihindeki bir
kararında “bilirkişi, özel ve uzmanlık bilgisini gerektiren konularda sorunun çözümünde
uzmanlığından yararlanılan kişi olarak tanımlanmış, uzmanlık gerektirmeyen hâkim
veya savcının hukuk bilgisi, kültürü deneyimi ile çözebileceği konularda bilirkişiye
başvurmasının CMK’nın 66. maddesine aykırı olduğunu” belirtmiştir.
Bilirkişi raporları mahkemece takdiri delili olarak kabul edilir. Takdiri deliller hâkimin
serbestçe değerlendireceği delillerdir. Hukuk Muhakemeleri Kanunun 269.
Maddesinde bilirkişilik görevinin kapsamına değinilmiştir,
“(1) Bilirkişilik görevi, mahkemece yapılan davete uyup tayin edilen gün ve saatte
mahkemede hazır bulunmayı, yemin etmeyi ve bilgisine başvurulan konuda süresinde
oy ve görüşünü mahkemeye bildirmeyi kapsar.
(2) Geçerli bir özrü olmaksızın mahkemece yapılan davete uyup, tayin edilen gün ve
saatte mahkemede hazır bulunmayan yahut mahkemeye gelip de yemin etmekten
veya süresinde oy ve görüş bildirmekten kaçınan bilirkişiler hakkında, tanıklığa ilişkin
disiplin hükümleri uygulanır ve durum bilirkişilik bölge kuruluna bildirilir.”
HMK madde 279’a göre bilirkişi raporlarında bulunması gereken bazı hususlar vardır.
Bunlar, tarafların ad ve soyadları, bilirkişinin görevlendirildiği hususlar, gözlem ve
inceleme konusu yapılan maddi vakıalar, gerekçe ve varılan sonuçlarla, bilirkişiler
arasında görüş ayrılığı varsa, bunun sebebi, düzenlenme tarihi ve bilirkişi ya da
bilirkişilerin imzalarıdır. Dolayısıyla kişisel verilerin korunması ile bilirkişi raporu
arasında çatışma olabilir. Bilirkişi raporlarının içeriğinde raporda adı geçen kişiler
açısından kişisel verileri koruma kanununu ihlal edip etmeyeceği akıllara gelen bir
husustur.
6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanununda kişisel veri, kimliği belirli veya
belirlenebilir gerçek kişiye ilişkin her türlü bilgi olarak tanımlanmaktadır. Her türlü bilgi
deyimi ile aslında sadece bireyin kesin teşhisini sağlayan ad, soyad, doğum tarihi,
doğum yeri gibi bilgiler değil; aynı zamanda bireyin belirlenebilir kılınmasını sağlayan
fiziki, ailevi, ekonomik, sosyal ve buna benzer özelliklere ilişkin bilgiler de
kastedilmektedir. Kanunda kişisel veriler sınırlı olarak belirtilmemiştir. Yani bu veriler
genişletilebilir.
Kişisel verilerin işlenmesinde uyulması gereken genel ilkeler, Kanunun 4.
maddesinde belirtilmiştir. Bu ilkeler;
• Hukuka ve dürüstlük kurallarına uygun olma
• Doğru ve gerektiğinde güncel olma
• Belirli, açık ve meşru amaçlar için işlenme
• İşlendikleri amaçla bağlantılı, sınırlı ve ölçülü olma
•İlgili mevzuatta öngörülen veya işlendikleri amaç için gerekli olan süre kadar
muhafaza edilme şeklinde sıralanmıştır.
Veri işleme faaliyeti bilirkişi raporları dahil hangi hukuki sebebe dayanırsa dayansın bu
ilkelere uygun olarak gerçekleştirilmelidir.
Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun 5. Maddesinde kişisel verilerin işlenme şartları
şu şekilde sayılmıştır, “(1) Kişisel veriler ilgili kişinin açık rızası olmaksızın işlenemez.
(2) Aşağıdaki şartlardan birinin varlığı hâlinde, ilgili kişinin açık rızası aranmaksızın
kişisel verilerinin işlenmesi mümkündür:
a) Kanunlarda açıkça öngörülmesi.
b) Fiili imkânsızlık nedeniyle rızasını açıklayamayacak durumda bulunan veya rızasına
hukuki geçerlilik tanınmayan kişinin kendisinin ya da bir başkasının hayatı veya beden
bütünlüğünün korunması için zorunlu olması.
c) Bir sözleşmenin kurulması veya ifasıyla doğrudan doğruya ilgili olması kaydıyla,
sözleşmenin taraflarına ait kişisel verilerin işlenmesinin gerekli olması.
ç) Veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine getirebilmesi için zorunlu olması.
d) İlgili kişinin kendisi tarafından alenileştirilmiş olması.
e) Bir hakkın tesisi, kullanılması veya korunması için veri işlemenin zorunlu olması.
f) İlgili kişinin temel hak ve özgürlüklerine zarar vermemek kaydıyla, veri sorumlusunun
meşru menfaatleri için veri işlenmesinin zorunlu olması.”
Söz ettiğimiz Kişisel Verileri Koruma Kanunu’nun 5. Maddesindeki kişisel verilerin
işlenme şartı olarak sayılan “Veri sorumlusunun hukuki yükümlülüğünü yerine
getirebilmesi için zorunlu olması” ifadesi bizim için önemlidir. Bu ifadeden yola çıkarak
bilirkişi raporlarının hazırlanmasını bu kapsam içinde değerlendirebiliriz.
Kişisel verileri koruma kanunu hedeflediği amacı ilgili maddede net ve açık bir şekilde
dile getirmiştir. KVKK madde 1’e göre,
“Bu Kanunun amacı, kişisel verilerin işlenmesinde başta özel hayatın gizliliği olmak
üzere kişilerin temel hak ve özgürlüklerini korumak ve kişisel verileri işleyen gerçek ve
tüzel kişilerin yükümlülükleri ile uyacakları usul ve esasları düzenlemektir.”
Nihayetinde kişisel veriler mutlak bir şekilde korunursa daha önce bahsettiğimiz
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 279. Maddesine göre bir bilirkişi raporu hazırlamak
imkânsız hale gelebilir. Ancak bilirkişi raporları, mahkeme tarafından bilirkişi
görevlendirmesiyle oluşturulurlar. Böylelikle, bilirkişiler, raporu kendilerine verilmiş olan
bir kamu görevi olarak hazırlarlar. 6100 sayılı HMK’nın 284. maddesinde ve bilirkişilik
yönetmeliğinin 58. maddesinde bu husus ayrıca düzenlenerek “Bilirkişi Türk Ceza
Kanunu anlamında kamu görevlisidir” hükmü konulmuştur. Buna bağlı olarak da bir
kişinin kamu görevinin ifası amacıyla elde ettiği ve kullanmış olduğu veriler, kişisel
verilerin korunması kanununa aykırı olarak kabul edilmemelidir. Ki 6698 sayılı Kişisel
Verilerin Korunması Kanunun 7. Bölümündeki istisnaları değerlendirecek olursak
28’inci maddenin birinci fıkrasının c bendine göre,
“Kişisel verilerin millî savunmayı, millî güvenliği, kamu güvenliğini, kamu düzenini,
ekonomik güvenliği, özel hayatın gizliliğini veya kişilik haklarını ihlal etmemek ya da
suç teşkil etmemek kaydıyla, sanat, tarih, edebiyat veya bilimsel amaçlarla ya da ifade
özgürlüğü kapsamında işlenmesi” hâllerinde söz konusu Kanunun hükümleri
uygulanmaz.
Yine aynı maddenin ikinci fıkrasının ilk üç bendine göre,
“a) Kişisel veri işlemenin suç işlenmesinin önlenmesi veya suç soruşturması için
gerekli olması. b) İlgili kişinin kendisi tarafından alenileştirilmiş kişisel verilerin
işlenmesi. c) Kişisel veri işlemenin kanunun verdiği yetkiye dayanılarak görevli ve
yetkili kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarınca,
denetleme veya düzenleme görevlerinin yürütülmesi ile disiplin soruşturma veya
kovuşturması için gerekli olması.” durumlarında da söz konusu Kanunun hükümleri
uygulanmaz.
Tüm bu verileri değerlendirmeden önce üzerinde durulması gereken bir diğer konu
da ilgili kanunlarda ele alınmış bilirkişi yükümlülükleridir. Bilirkişi Kanunu’nun 3.
Maddesinin 5. Fıkrası gereğince bilirkişilerin sır saklama yükümlülükleri mevcuttur.
“Bilirkişi, görevi sebebiyle kendisine tevdi edilen bilgi ve belgelerin veya öğrendiği
sırların gizliliğini sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, bilirkişilik görevi sona
erdikten sonra da devam eder.” Bu kanun maddesine göre bilirkişilerin sözü edilen
yükümlülüğü mutlaktır. Bilirkişiler, görevi sırasında edindiği bilgileri açıklayamaz ve
kimseyle paylaşamaz. Bir diğer ilgili kanun maddesi olan HMK madde 277’ye göre ise,
“Bilirkişi, görevi sebebiyle yahut görevini yerine getirirken öğrendiği sırları saklamak,
kendisi ve başkaları yararına kullanmaktan kaçınmakla yükümlüdür.”
Bu iki kanun maddesini değerlendirecek olursak kanun koyucu, ilgili kişilerin dava
konusu olay için gerekli olmayan her türlü bilgi ve kişisel verilerin korunması için
titizlikle yaklaşmıştır. Geri kalan bilirkişi raporu hazırlanması için gerekli olan kişisel
veriler ise ilgili kanunların da elverdiği ölçüde istisnalar arasında değerlendirilmiştir.
Sonuca gelecek olursak, bilirkişiler, raporu kendilerine verilmiş olan bir kamu görevi
olarak hazırladığını ve Kişisel Verileri Koruma Kanunun ilgili maddelerinden yola
çıkarak bir kişinin kamu görevinin ifası amacıyla elde ettiği ve kullanmış olduğu verilerin
kişisel verilerin korunmasına aykırı olarak kabul edilmemesi konusunda istisna
maddelerin olduğunu ele aldığımızda bilirkişi raporlarının kişisel verileri koruma
kanunu ihlal etmeyeceği sonucuna varabiliriz.
KAYNAKÇA
1. Gözler v. Çağlayan Davası: Gözlemler ve Eleştiriler , Kemal Gözler
2. https://www.kvkk.gov.tr/
3. https://cms.galenos.com.tr/Uploads/Article_44094/TBLM-22-200-En.pd