HEKİMLERİN HUKUKİ VE CEZAİ SORUMLULUKLARI

HEKİMLERİN HUKUKİ VE CEZAİ SORUMLULUKLARI

Hekimlik, geçmişten günümüze bilimin ışığında yürütülen, toplumumuz için son
derece önemli bir meslektir. Hayatımızın bazı dönemlerinde meydana gelen bedensel
veyahut ruhsal bozulmalar veya değişimler sonucunda hekimlerimizin kapısını çalarız.
Bu da demek oluyor ki hekimler meslekleri gereği sürekli insanlarla karşı karşıya
gelmektedir. Bu karşılaşmalar sonucu hasta ve hekim arasında bir ilişki doğuyor ve
hekimin çeşitli sorumlulukları meydana geliyor. Bu sorumluluklar söz konusu ilişki
kapsamında, kusurlu davranışı veya ihmali nedeniyle bir zarar meydana gelmesi
halinde doğabilecek hekimin hukuki ve cezai sorumluluğudur. Hekimin hukuki ve cezai
sorumluluğunu ayrı ayrı ele alacak olursak öncelikle hekimin hukuki sorumluluğundan
başlayalım.

1-Hekimlerin Hukuki Sorumlulukları

Hekimin hukuki sorumluluğunda, hekim hastasını tedavi ederken uyguladığı
yöntemler sırasında, hastasına hukuka aykırı olarak vermiş olduğu zararı tazmin
etmekle yükümlüdür.

Bir kurum ya da kuruluşa bağlı olmaksızın, mesleklerini serbest şekilde icra eden
hekimlerin sorumlulukları, hastaları ile yapmış oldukları dört farklı ilişki temelinde söz
konusu olabilir. Hekimlerin hukuki sorumluluklarını doğuran bu sebepler, culpa in
contrahendo, vekaletsiz iş görme, haksız fiil ve sözleşme şeklinde ayrılır.
Culpa in contrahendo, sözleşme öncesi borç ilişkisinden kaynaklanan yükümlülüğün
kusurlu olarak ihlal edilmesi anlamına gelmektedir. Öğreti ve uygulamada, sözleşme
kurma niyeti olmaksızın sözleşme görüşmelerinde bulunmak; sözleşme görüşmelerini
uygun olmayan bir zamanda yarıda bırakmak; karşı tarafın menfaatlerini yeterince
açıklamada bulunmayarak gereği gibi dikkate almamak; özensiz bir şekilde bilgi ve
öğüt vermek; koruma ve muhafaza yükümlerinin ihlal edilmesi Culpa in Contrahendo
olarak kabul edilen durumlardır. Culpa in contrahendo Türk Medeni Kanunu’nun 2.
Maddesinde yer alan dürüstlük kuralına dayandırılmaktadır. Bu maddeye göre, herkes,
haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak
zorundadır. Buna göre culpa in contrahendo ihlali halinde doğan zarar tazmin
edilmelidir.

Yargıtay bir kararında, “Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.02.2013 tarihli,
2012/13-1220 Esas ve 2013/239 Karar sayılı ilamında ifade edildiği gibi, toplumsal
hayatın hızla gelişmesi sonucu ortaya çıkan bazı hukuki sorunların çözümünü, klasik
borç doğurucu sorumluluk kaynakları olarak nitelendirilen haksız fiil, sözleşme ve
sebepsiz zenginleşme içerisinde bulabilmek her zaman mümkün değildir. Kanunların
çözüm öngöremediği bu tür durumlar için öğretide yeni hukuki müessese ve
sorumluluk türleri belirlenmesi yoluna gidilmiştir. Bu yeni belirlenen sorumluluk
türlerinden olan sözleşme görüşmelerinden doğan sorumluluk (culpa in contrahendo),
sözleşme görüşmeleri sırasında taraflardan birinin diğerine dürüstlük kuralına aykırı
davranması nedeniyle ortaya çıkan sorumluluk olarak tanımlanabilir. Zira sözleşme
görüşmelerine başlanmakla taraflar arasında hukuki ilişki, başka bir deyişle bir güven
ilişkisi meydana gelmektedir. Bu güven ilişkisi, TMK m. 2’de ifade bulan dürüstlük kuralı
uyarınca belli ölçüde karşı tarafın çıkarlarını gözetme, böylece bildirim, aydınlatma,
boş yere güven vermeme, güveni boşa çıkarmama gibi birtakım özen yükümlülükleri
doğurmaktadır. Bu özen yükümlülüklerine aykırılığa da sözleşmeden kaynaklanan
borca aykırılığa ilişkin hükümler uygulanmaktadır.” Şeklinde culpa in contrahendo
kavramına yer vermiştir. (T.C. Yargıtay 11. HD, E. 2020/4933, K. 2021/2006, T.
4.3.2021)

Vekaletsiz iş görme, hekim ve hasta arasında bir sözleşme var olmayıp, hekimin,
hastanı yararına tıbbi bir müdahalede bulunması halinde karşımıza çıkmaktadır.
Vekaletsiz iş görme Borçlar Kanunu’nun 526. Maddesinde “Vekâleti olmaksızın
başkasının hesabına iş gören, o işi sahibinin menfaatine ve varsayılan iradesine uygun
olarak görmekle yükümlüdür.” Şeklinde tanımlanmıştır.
Ancak hekim tarafından gerçekleştirilen vekâletsiz iş görme kapsamındaki tıbbi
müdahale, hastanın daha önce tedaviyi reddettiği bilinerek veya somut olayın
özelliklerine göre bilinmesi gerekerek yapılmış ise, hekim tıbbî müdahale nedeniyle
meydana gelen bütün zararlardan ve kazadan dahi sorumlu tutulur.
Hekimin haksız fiil sorumluluğu ve sözleşmeye dayanan sorunluluğuna gelecek
olursak, bu iki sorumluluk arasında yapısal bir farklılık olmamasına rağmen yardımcı
kişilerden dolayı sorumluluk ve kusurun ispat yükü açısından farklı hükümlere
tabidirler. Hekimin sözleşmeye dayanan sorumluluğu, zamanaşımı için TBK m. 146,
yardımcı kişinin sorumluluğu için TBK. m. 116, kusurun ispatı için ise TBK m. 112
hükmüne tabi iken; hekimin haksız fiil sorumluluğu zamanaşımı için TBK m. 72,
yardımcı kişinin sorumluluğu için BK. m. 66, kusurun ispatı için ise BK m. 49
hükümlerine tabidir

Hekimlerin Sözleşmeden Doğan Hukuki Sorumlulukları

Hekim ile hasta arasında yapılan sözleşmenin hukuki niteliği vekalet sözleşmesi
niteliğindedir. Hekimlik sözleşmesinin asıl edimi teşhis ve tedavi edimi, yan edimleri ise
aydınlatma, özen, sır saklama ve dosya yükümlülükleridir.
Hekim, hastanın iradesine ve menfaatine uygun olarak asıl edimi olan teşhis ve
tedavi edimini yani tıbbi hizmeti ifa etmeyi borçlanmaktadır. Hekim, sözleşmeden
doğan borçları yerine getirirken nitelik olarak uygun olan bir kısım işleri yardımcı
kişilere yaptırabilir. Hekimin yardımcı kişiler açısından sorumluluğu ise Borçlar
Kanunu’nun 116. Maddesine göre “Borçlu, borcun ifasını veya bir borç ilişkisinden
doğan hakkın kullanılmasını, birlikte yaşadığı kişiler ya da yanında çalışanlar gibi
yardımcılarına kanuna uygun surette bırakmış olsa bile, onların işi yürüttükleri sırada
diğer tarafa verdikleri zararı gidermekle yükümlüdür. Yardımcı kişilerin fiilinden doğan
sorumluluk, önceden yapılan bir anlaşmayla tamamen veya kısmen kaldırılabilir.
Uzmanlığı gerektiren bir hizmet, meslek veya sanat, ancak kanun veya yetkili
makamlar tarafından verilen izinle yürütülebiliyorsa, borçlunun yardımcı kişilerin
fiillerinden sorumlu olmayacağına ilişkin anlaşma kesin olarak hükümsüzdür.”
Şeklinde ele alınmıştır.

Hekimin hastası üzerindeki her uygulaması için hastanın da onayını alması
gerekir. Hekim, bizzat hastayı veya kanuni temsilcisini uygulanacak teşhis ve tedavi
konusunda aydınlatmak zorundadır. Ayrıca Hasta Haklar Yönetmeliği’nin 15.
Maddesine göre “Hastaya; a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği, b)
Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini
süresi, c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler
ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, ç) Muhtemel komplikasyonları, d)
Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri, e) Kullanılacak
ilaçların önemli özellikleri, f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri, g) Gerektiğinde
aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği, hususlarında bilgi verilir.” Ve 24.
Maddesine göre “Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir. Hasta küçük veya
mahcur ise velisinden veya vasisinden izin alınır. Hastanın, velisinin veya vasisinin
olmadığı veya hazır bulunamadığı veya hastanın ifade gücünün olmadığı hallerde, bu
şart aranmaz.

Kanuni temsilcinin rızasının yeterli olduğu hallerde dahi, anlatılanları
anlayabilecekleri ölçüde, küçük veya kısıtlı olan hastanın dinlenmesi suretiyle mümkün
olduğu kadar bilgilendirme sürecine ve tedavisi ile ilgili alınacak kararlara katılımı
sağlanır.
Sağlık kurum ve kuruluşları tarafından engellilerin durumuna uygun bilgilendirme
yapılmasına ve rıza alınmasına yönelik gerekli tedbirler alınır.
Kanuni temsilci tarafından rıza verilmeyen hallerde, müdahalede bulunmak
tıbben gerekli ise, velayet ve vesayet altındaki hastaya tıbbi müdahalede
bulunulabilmesi; Türk Medeni Kanunu’nun 346’ncı ve 487 inci maddeleri uyarınca
mahkeme kararına bağlıdır.
Tıbbi müdahale sırasında isteğini açıklayabilecek durumda bulunmayan bir
hastanın, tıbbî müdahale ile ilgili olarak önceden açıklamış olduğu istekleri göz önüne
alınır.
Yeterliğin zaman zaman kaybedildiği tekrarlayıcı hastalıklarda, hastadan yeterliği
olduğu dönemde onu kaybettiği dönemlere ilişkin yapılacak tıbbi müdahale için rıza
vermesi istenebilir.
Hastanın rızasının alınamadığı hayati tehlikesinin bulunduğu ve bilincinin kapalı
olduğu acil durumlar ile hastanın bir organının kaybına veya fonksiyonunu ifa edemez
hale gelmesine yol açacak durumun varlığı halinde, hastaya tıbbi müdahalede
bulunmak rızaya bağlı değildir. Bu durumda hastaya gerekli tıbbi müdahale yapılarak
durum kayıt altına alınır. Ancak bu durumda, mümkünse hastanın orada bulunan
yakını veya kanuni temsilcisi; mümkün olmadığı takdirde de tıbbi müdahale sonrasında
hastanın yakını veya kanuni temsilcisi bilgilendirilir. Ancak hastanın bilinci açıldıktan
sonraki tıbbi müdahaleler için hastanın yeterliği ve ifade edebilme gücüne bağlı olarak
rıza işlemlerine başvurulur.
Sağlık kurum ve kuruluşlarında yatarak tedavisi tamamlanan hastaya, genel
sağlık durumu, ilaçları, kontrol tarihleri diyet ve sonrasında neler yapması gerektiği gibi
bilgileri içeren taburcu sonrası tedavi planı sağlık meslek mensubu tarafından sözel
olarak anlatılır. Daha sonra bu tedavi planının yer aldığı epikrizin bir nüshası hastaya
verilir.”
Hekimlik sözleşmesinden kaynaklanan yükümlülüklerin bir diğeri de sadakat ve özen
gösterme yükümlülüğüdür. Türk Borçlar Kanunu’nun 506. Maddesine göre “Vekil
üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve
özenle yürütmekle yükümlüdür.”
Hekimin yan yükümlülüklerinden genel olarak yola çıkacak olursak hekim hastanın
tedavi ve teşhisini özenle yürütmeli her türlü bilgisini ve becerisini kullanarak hastanın
tedavisini ifa etmeli. İşini icra ettiği sırada öğrendiği hastaya ait her türlü bilgiyi ve sırrı
saklamalıdır.
Gerek haksız fiil sorumluluğu gerekse de borca aykırılık hükümlerine göre hekimin
sorumlu tutulabilmesi için, onun hukuka aykırı eylemi yaparken kusurlu olması gerekir.
Ayrıca hekimin tazmin yükümlülüğünden söz edebilmek için sözleşmenin verdiği
yüküme aykırı olarak yaptığı eylemden dolayı hastayı zarara uğratmış olması gerekir.
Hekimin, sözleşmeye dayanan sorumluluğun doğabilmesi için gerekli olan son koşul
ise hekimin kusurlu eylemi ile hastanın uğradığı zarar arasında illiyet bağının olmasıdır.
Sözü edilen bu illiyet bağının ispatını zarara uğrayan hasta yapmalıdır.

Hekimin sözleşme ile üstlendiği ifa etmesi gereken yükümlülükleri hiç ya da gereği
gibi yerine getirmemesinden dolayı hasta maddi veya manevi zarara uğramış olabilir.
Zarar gören hasta, tıbbi tazminat davası açarak uğramış olduğu maddi ve manevi
zararın kusurlu hekim tarafından tazminini isteme hakkına sahiptir.

2- Hekimlerin Cezai Sorumlulukları

Hekimlerin icra ettiği görevleri ve bu görevlerin özelliklerinden dolayı hekimler
kaçınılmaz olarak ceza sorumluluğu ile karşı karşıya gelmektedir. Hekimlerin cezai
sorumluluğu, meslekleri olan tıp mesleğini icra ederken işlemiş olabileceği eylemlerden
doğan sorumluluğu ifade eder.
Ceza hukuku kusur sorumluluğu ilkesine dayanmaktadır. Yani ceza verilebilmesi için
bir kusur varlığı aranır. Fail, hukuki düzenle uyuşmayacak bir eylemde bulunmalıdır.
Bu eylem kasten veya taksirle yapılabilir.
Hekimler mesleklerini icra ederken oluşan hukuka aykırılığı kaldıran bazı durumlar
vardır. Hekimlerin tıbbi işlemlerinin hukuka uygunluk nedenleri olarak, mağdurun
rızası, zaruret hali, görevin yerine getirilmesi, toplumsal amaçlara uygunluk gibi
sebepler sayılmıştır. Tıbbi müdahalenin hukuka uygun olarak kabul edilebilmesi için
tıbbi müdahalenin yetkili hekim tarafından yapılması, tıbbi müdahale için hastanın
rızasının alınması, hastanın tıbbi müdahale konusunda bilgilendirilmesi (aydınlatılmış
onam) ve hekimin tıbbi müdahaleyi dikkat ve özen yükümlülüğü ilkesine uygun
gerçekleştirmesi gerekmektedir.
Öncelikle hastanın rızası, hukuka uygunluk açısından en önemli sebeplerden
biridir. Anayasamızın 17. Maddesine göre, “Herkes, yaşama, maddi ve manevi
varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne
dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz.”
Ancak hastanın rızasının alınamayacağı hallerde örneğin, bilincinin kapalı olduğu
ve durumunun tıbbi müdahale gerektirdiği hallerde rıza şartı aranmaz. Hasta kendine
geldikten sonra tıbbi müdahaleler için rızası alınmalıdır. Hasta Hakları Yönetmeliği’nin
31. Maddesine göre, “Rıza alınırken hastanın veya kanuni temsilcisinin tıbbi
müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında bilgilendirilip aydınlatılması esastır.
Hastanın verdiği rıza, tıbbi müdahalenin gerektirdiği sürecin devamı olan ve zorunlu
sayılabilecek rutin işlemleri de kapsar. Tıbbi müdahale, hasta tarafından verilen rızanın
sınırları içerisinde olması gerekir. Hastaya tıbbi müdahalede bulunulurken yapılan
işlemin genişletilmesi gereği doğduğunda müdahale genişletilmediği takdirde hastanın
bir organının kaybına veya fonksiyonunu ifa edemez hale gelmesine yol açabilecek
tıbbi zaruret hâlinde rıza aranmaksızın tıbbi müdahale genişletilebilir.”
Bahsettiğimiz hasta rızasının hukuken geçerli olabilmesi için, hastanın
yapılacak tıbbi müdahalenin tüm etkilerinin ve sonuçlarını bilmesi, müdahale
konusunda yeteri kadar aydınlatılmış olması gerekir. Müdahale ile ilgili tüm bilgiler
hastaya eksiksiz olarak sunulmalıdır. Tıbbi müdahalenin gerekliliği, kapsamı, sonuçları,
muhtemel yan etkileri, riskleri, tedavi ve maliyet alternatifleri, müdahale sonrası uygulanacak
bakım, cerrahın adı, uzmanlık durumu, tedaviyi uygulayan kurumun donanımı gibi tüm
hususlarda hasta aydınlatılmalıdır. Hasta Hakları Yönetmeliğinin 15. Maddesine göre,
“Hastaya;
a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği,
b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile
tahmini süresi,
c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler
ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri,
ç) Muhtemel komplikasyonları,
d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri,
e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri,
f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri,
g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği,
hususlarında bilgi verilir.”
Aynı yönetmeliğin 25. Maddesinde ise, “Kanunen zorunlu olan haller dışında ve
doğabilecek olumsuz sonuçların sorumluluğu hastaya ait olmak üzere; hasta kendisine
uygulanması planlanan veya uygulanmakta olan tedaviyi reddetmek veya
durdurulmasını istemek hakkına sahiptir. Bu halde, tedavinin uygulanmamasından
doğacak sonuçların hastaya veya kanuni temsilcilerine veyahut yakınlarına anlatılması
ve bunu gösteren yazılı belge alınması gerekir.” Şeklinde hastanın tedaviyi reddetmesi
halinde açıklamada bulunulmuştur.

Aydınlatma yükümlülüğünün ihlali halinde ise, hastanın tıbbi müdahaleye verdiği rıza
eksik bilgilendirmeye dayandığı için tam bir iradeden söz edilemez böylelikle tıbbi
müdahalenin hukuka uygunluk koşulu da kalkar.

Hekimlik mesleğinin uygulanmasında bazı suç türleri gündeme gelmektedir. Genel
olarak kasten ya da taksirle öldürme veya yaralama suçları gündeme gelse de bu
suçların yanı sıra, çocuk düşürtme, görevi kötüye kullanma, irtikap, suçu bildirmeme
gibi bazı özel suç türleri de gündeme gelmektedir. Bu suçları detaylıca ele almak
gerekirse kasten işlenecek suçlar arasında, Kasten adam öldürme (TCK mad. 448),
İntihara yardım (TCK mad. 454), Kasten müessir fiil (TCK mad. 456), Çocuk düşürme–
düşürtme suçları (TCK mad. 468, 469 ve 470), Kısırlaştırma ile ilgili suçlar (TCK mad.
471), Kanun’a aykırı organ ve doku alma (2238 sayılı Kanun, mad. 3, 15), Şartlara
uymadan canlı bir kimseden hasta bir kimseye organ nakli (2238 sayılı Kanun mad. 8,
15), Şartlarına uymadan ölüden canlıya doku nakli (2238 sayılı Kanun mad. 14, 15),
Deneysel amaçlı organ nakilleri (TCK m. 456) suçlarını sayabiliriz.
Sonuç olarak hekimlerin cezai sorumlulukları başlığında genel olarak değindiğimiz
gibi hekimlerin mesleklerin icra ederken işleyebilecekleri suçlar vardır. Hekimler
mesleklerini icra ederken bazı durumlar sonucunda hukuka aykırılık teşkil eden
birtakım eylemlerde bulunabilir. Bu gibi durumlarda daha önce saymış olduğumuz
hukuka uygunluk nedenlerinin titizlikle incelenmesi önemlidir.

KAYNAKÇA
1-https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/425083
2-https://www.jurix.com.tr/article/3812
3-https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/981585
4-http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2004-53-43
5-İlgili Kanunlar