MEŞRU MÜDAFAA VE ZORUNLULUK HÂLİ ARASINDAKİ FARKLAR

MEŞRU MÜDAFAA VE ZORUNLULUK HÂLİ ARASINDAKİ FARKLAR

GİRİŞ

Türk Ceza Kanunu’nun 24-34.maddelerinde ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran veya azaltan nedenler ele alınmıştır.  5237 sayılı  Kanunun 24, 25, 26, 27. Maddelerinde  ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran hâller  ; 28, 31, 32, 33 ve 34. maddelerinde kusurluluğu ortadan kaldıran veya kusurluluğun cezai sorumluluğa etkisini azaltan hâller , 29. maddesinde ceza sorumluluğunu azaltan haksız tahrik müessesesi düzenlenmiştir. Hukuka uygunluk nedenleri ve kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, doğurduğu hukuki sonuçların farklı olması nedeniyle doğru ayırt edilebilmelidir. Meşru müdafaa gibi hukuka uygunluk nedenleri mevcut ise eylem tüm hukuk dalları açısından hukuka uygun hâle gelmekte ve ceza sorumluluğu yanında zararı tazmin yükümlülüğü de ortadan kalkmaktadır. Zorunluluk hâli gibi kusurluluğu ortadan kaldıran sebeplerin varlığı hâlinde ise sanığın eylemi suç vasfını korumasına rağmen sanığa ceza hukuku açısından ceza verilmez ancak sanığın zararı tazmin yükümlülüğü devam eder. Çalışmada, sıklıkla karıştırılan iki müessese olan meşru müdafaa ve zorunluluk hâlinin farkları üzerinde durulmuştur.

MEŞRU MÜDAFAA

Bir kişinin,kendisine veya başkasına ait bir hakka yöneltilen saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla ve saldırıyı defedecek ölçüde gösterdiği zorunlu tepkidir .Meşru savunma ,hakkın ve haklının saldırıya uğraması hâlinde ,uğradığı haksızlık karşısında hakkını savunabilmesini sağlayan araçtır.

Meşru savunmanın kökeni Roma Hukukuna dayanmaktadır. Roma Hukukunda ; hayata ,vücut dokunulmazlığına, namus ve iffete ve bazı durumlarda malına karşı gerçekleştirilen saldırılarda ; “Kuvvetin kuvvetle uzaklaştırılmasına bütün kanunlar ve bütün hukuk düzenleri izin verir” denilmek suretiyle meşru savunma yasallaştırılmıştır. İslam hukukunda da hayata, mala, ırz ve namusa gerçekleştirilen bütün saldırılara karşı meşru müdafaa yasal kılınmıştır.

Türk Hukukunda ,Anayasanın 17. Maddesinde yer alan ;kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu düzenlenmiştir .Madde metninde ;meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, bu hakkın istisnası olarak düzenlenmiştir.  Anayasa’nın ,” Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması ”başlıklı 15.maddesinin 2.fıkrasında ; Savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler (…)11 dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” hükmüne yer verilmiştir.

Türkiye’nin, 18 Mayıs 1954 tarihinde onayladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2.maddesi ile herkesin yaşam hakkının yasa ile korunduğu düzenlenmiştir. Maddenin 2.fıkrasında ,Ölüm, mutlak zorunlu olanı aşmayacak bir güç kullanımı sonucunda meydana gelmişse, bir kimsenin yasa dışı şiddete karşı korunmasının sağlanması amacıyla gerçekleştirilen öldürme fiilinin bu maddenin ihlaline yol açmış sayılmayacağı düzenlenmiştir. Madde metninden ve gerekçesinden anlaşılacağı üzere meşru müdafaa bir hukuka uygunluk nedenidir ve faile ceza verilmeyecektir.

TCK Madde 25 hükmüne  göre, bir kişinin gerek kendisine gerekse başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen yahut gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiiller muhtemel olan haksız bir saldırıyı defetmek amacıyla somut olayın özelliklerine göre saldırı ile orantılı bir fiil işlenmesine meşru müdafaa (meşru savunma) denilmektedir.  Bu hâllerde işlenen fiilden dolayı faile ceza verilmez.5237 sayılı TCK’de , 765 sayılı TCK’dan farklı olarak konut dokunulmazlığı, mülkiyet, zilyetlik, gibi mülkiyet hakkına yönelik dahi olsa kişinin kendisine ya da başkasın ait her türlü hakkın  meşru savunmaya  konu olabileceği düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK’da kişinin veya başkasının yalnızca  ırzına veya nefsine  yönelik gerçekleşen saldırılara karşı meşru müdafaa kabul edilirken yeni TCK ‘da meşru savunmanın kapsamı genişletilmiştir. Ancak 765 sayılı Kanun döneminde de ,doktrinde ve yargı kararlarında meşru savunmanın kapsamının geniş yorumlandığı görülmektedir. Yine Mülga Türk Ceza Kanunu’nda yalnızca haksız bir saldırıyı defi zarureti bahis bulduğu hâlde meşru savunmanın var olabileceği kabul edilmişken , 5237 sayılı Kanunda ; “gerçekleşen haksız saldırı” ,“gerçekleşmesi muhakkak saldırı” ve “tekrarı muhakkak haksız saldırı” hâlinde meşru müdafaa hâli mümkün kılınmıştır.

MEŞRU MÜDAFAANIN ŞARTLARI

Meşru savunmanın varlığını kabul edebilmek için gerekli şartlar saldırıya ilişkin şartlar ve savunmaya ilişkin şartlar olmak üzere ikiye ayrılır ;

Saldırıya İlişkin Şartlar :

1-Haksız nitelikte bir saldırı olmalıdır. Bu saldırı, savunma yapma imkânını güçleştirecek ya da savunma yapma imkânını ortadan kaldıracak mahiyette olmalıdır. Bittiği hâlde tekrarlanmasından endişe duyulan bir saldırının varlığı hâlinde de meşru müdafaa mümkündür. Saldırının meşru gerekçesi olmamalıdır ,aksi hâlde failin meşru müdafaa hükümlerinden yararlanması mümkün değildir.

2-Saldırı,kişilerin meşru müdafaa ile korunabilen bir hakkına yönelik olmalıdır. Savunmanın meşru sayılabilmesi  için saldırıda bulunulan hakkın hukuk düzeni tarafından korunan bir hak olması gerekir.  Failin  meşru savunma ile korunması söz konusu olmayan bir hakkı korumak amacıyla gerçekleştirdiği saldırının meşru savunma hükümlerinden yararlanması mümkün değildir.

3-Meşru müdafaada saldırı ile savunma eşzamanlı olmalı yani saldırı hâlâ mevcut olmalıdır. Meşru savunmadan bahsedebilmemiz için saldırı başlamış ve mevcut olmalı   veya  saldırının gerçekleşmesi veya tekrarı  çok muhtemel olmalıdır. Saldırı bittikten sonra gerçekleştirilen fiilin de  artık meşru savunma adı altında  değerlendirilmesi  mümkün değildir.

Savunmaya İlişkin Şartlar:

1-Savunmada zorunluluk bulunmalıdır .Failin içinde bulunduğu durum ve şartlar nedeniyle , saldırıdan başka şekilde kurtulmanın mümkün olmaması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki kişinin kaçmaması ,saldırıdan başka imkânla kurtulması mümkünken bunu yapmadığı şeklinde yorumlanmayacağı yani saldırıya uğrayana kaçma yükümlülüğü yüklenemeyeceği unutulmamalıdır.

2-Savunma saldırgana karşı yapılmış olmalıdır. Saldırıyla ilgisi olmayan üçüncü kişilere karşı yapılan fiilin meşru savunma olarak kabul edilmesi mümkün değildir.

3- Saldırı ile savunma orantılı olmalıdır. Savunulmak istenen hukuki değer ile bu amaçla zarar verilen hukuki değer arasında aşırı bir ölçüsüzlük bulunmamalı, savunma saldırıyı etkisiz hâle getirecek ölçüyü aşmamalıdır.  Savunmada aşırıya kaçılması hâlinde fail somut olayın özelliklerine göre  haksız tahrik hükümlerinden ya da meşru savunmada sınırın aşılması hükümlerinden yararlanabilecektir. Kişi; olayın yarattığı kin ve intikam duygusuyla saldırıya cevap verirse haksız tahrik hükümlerinin uygulanması mümkün olabilecektir.. Ancak burada ölçülülük ile kastedilen saldırının gerçekleştirildiği ve savunmasının yapıldığı araçların aynı olması değildir. Meşru savunmadan söz edilebilmesi için saldırıda ve savunmada kullanılan araçların aynı olması gerekmez.

MEŞRU MÜDAFAADA SINIRIN AŞILMASI

Meşru müdafaada sınırın aşılması,  TCK’nın 27.maddesiden düzenlenmiş olup madde hükmünde ;” Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez. ”ifadeleri yer almaktadır .

Meşru müdafaada sınırın aşılması hâli üç farklı şekilde gerçekleşebilmektedir:

1-Meşru Müdafaada Sınırın Heyecanla Aşılması

TCK’nin 27.Madde  2.fıkrası hükmü gereğince meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez. Bu hâlde faile ceza verilmemesinin temel nedeni kişinin saldırıya uğraması nedeniyle yaşadığı heyecan, korku veya telaş nedeniyle  davranışlarını yönlendirme yeteneğini kaybetmesi ya da yönlendirme yeteneğinde azalma meydana gelmesidir. Heyecan, korku ve telaş nedeniyle sınırın aşılması değerlendirmesi yapılırken objektif bir değerlendirme yapılarak normal bir insanın duyacağı heyecan, korku ve telaş kıstas kabul edilir .Sübjektif nedenlerle makul olmayan ölçüde duyulan heyecan ,korku veya telaş nedeniyle işlenen fiillerin bu kapsamda değerlendirilmemesi gerekir .

2-Meşru Müdafaada Sınırın Kasten Aşılması

Meşru müdafaada savunma ,failin saldırısını etkisiz kılacak  düzeyde bir fiille değil de daha ağır bir fiil ile  kasten yapılmışsa meşru savunma hükümleri uygulanmaz. Bu durumda fail, kasten işlediği fiilden sorumludur.

-Meşru Müdafaada Sınırın Hata İle Aşılması

Fail kendisine ya da bir başkasının hakkına yönelik haksız bir saldırı olduğu düşüncesiyle ya da saldırıya ilişkin diğer şarklar gerçekleşmemiş olmasına rağmen gerçekleştiği yanılgısıyla hataya düşerek hareket etmiş olabilir. Bu durumda failin fiili, taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat kararı verilir. Ancak hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde “beraat” kararı değil, anılan maddenin 1. fıkrasına göre indirimli ceza veya 2. fıkrasına göre CMK’nun 223. maddesinin 3. fıkrasının c  bendi gereği “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/96 sayılı kararında,

“Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur. 2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” denilmektedir. Kanun maddesi ve gerekçedeki anlatımın aksine öğretide kabul edilen görüşe göre, “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması” ibaresini “Hukuka uygunluk hallerinde sınırın aşılması” olarak anlamak gerekir. (İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 9. bası, Ankara, 2013, s. 413-425; Ersan Şen,Yeni TCK Yorumu, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2006, C.1, s.74-77; Mahmut Koca, Yeni TCK’nda Hukuka Uygunluk Nedenleri, Ceza Hukuku Dergisi, S.1, Ekim 2006, s.111 vd.; Sedat Bakıcı, Ceza Hukuku Genel Hükümleri, 2. bası, s.615 vd.; Haydar Metiner-Ahsen Koç, TCK Genel Hükümleri, Ankara, 2008, C.1, s. 692 vd.) Nitekim 5271 sayılı CMK’nun hüküm çeşitlerini düzenleyen 223. maddesinin sistematiği de bu anlayışı desteklemektedir.

CK’nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır. Aynı maddenin 2. fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;

1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,

2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,

3-Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,

4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/297sayılı kararında ;

“Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, meşru savunmada sınırı aşan faile CMK’nun 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru müdafaada sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.”hükmüne yer verilmiştir.

ZORUNLULUK HALİ

Zorunluluk hâli ,bir kişinin bilerek neden olmadığı ,  kendisine veya başkasına yöneltilmiş ağır ve muhakkak bir tehlike nedeniyle ve bu tehlikeden başka türlü korunmak olanağının bulunmadığı hâllerde tehlikeyi bertaraf etmek amacıyla tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiiller bakımından söz konusudur. Zorunluluk hâli TCK ‘nın 27.Maddesi 2.fıkra hükmünde ;” Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” şeklinde  düzenlenmiştir. Zorunluluk hâlinde  kast vardır ve suç oluşur. Kusurluluğu ortadan kaldıran sebeplerden biri olan kusurluluk hâlinde , işlediği  suç nedeniyle fail kusurlu olmadığı için  faile ceza verilmez .Çünkü kişinin içinde bulunduğu şartlara göre, normlara uygun hareket etmesi kendisinden beklenemeyecekse, kişinin kusurlu olduğu kabul edilemez. Zorunluluk hali sadece fail için bir cezasızlık sebebi olduğundan yardım eden veya azmettiren bakımından ceza sorumluluğu tamdır.

Zorunluluk hâlinin şartları Yargıtay kararları ile şekillenmiştir. Zorunluluk hâlinin şartlarını ;tehlikeye ilişkin şartlar ve korunmaya ilişkin şartlar olmak üzere ikiye ayırabiliriz.

Tehlikeye İlişkin Şartlar :

1-Hâlen devam etmekte olan bir tehlike bulunmalıdır .

2-Bir hakka yönelik ,ağır ve muhakkak bir tehlike bulunmalıdır.

3-Fail , tehlikenin meydana gelmesine bilerek neden olmamalıdır.

4-Tehlike, göğüs germek hukuksal yükümlülüğünün kapsamına girmemelidir.

Korunmaya İlişkin Şartlar

1-Tehlikeden başka türlü korunma olanağı bulunmamalıdır.

2-Korunma hareketi ile tehlike arasında denge bulunmalı ,tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı olmalıdır.

3- Failin tehlikeye göğüs germe yükümlülüğü olmamalıdır.

Yargıtay 21. Ceza Dairesi         2015/8453 E.  ,  2016/4500 Ksayılı kararında zorunluluk h3alinin şartlarını ;” Zorunluluk halinin koşullarını; tehlikeye ilişkin şartlar ve korunmaya ilişkin şartlar şeklinde iki grup halinde sayabiliriz:

Tehlikeye ilişkin şartlar; halen devam etmekte olan bir tehlikenin bulunması, tehlikenin bir hakka yönelik ve ağır olması, tehlikenin meydana gelmesine bilerek neden olunmaması ve tehlikenin, göğüs germek hukuksal yükümlülüğünün kapsamına girmemesi; korunmaya ilişkin şartlar ise; başka türlü korunma olanağı bulunmaması ve korunma hareketi ile tehlike arasında denge bulunmasıdır.”ifadeleriyle açıklamıştır

MEŞRU MÜDAFAA VE ZORUNLULUK HÂLİ ARASINDAKİ FARKLAR

1-Meşru müdafaa bir hukuka uygunluk sebebi iken zorunluluk hâli kusurluluğu ortadan kaldıran bir hâldir .

2-Meşru müdafaada amaç saldırıya karşı savunma iken zorunluluk hâlinde temel amaç tehlikeye karşı korunmaktır.

3-Meşru müdafaada saldırı ancak insan fiilleri kaynaklı iken zorunluluk hâlinde tehlike bir insan fiilinden doğabileceği gibi hayvanlardan veya doğa olaylarından kaynaklanmış olabilir.

4-Meşru müdafaada savunma ancak saldırgana karşı yapılırken zorunluluk hâlinde fiil ,tehlikeye sebebiyet veren kişi dışında bir üçüncü kişiye karşı gerçekleştirilmektedir.

5- Meşru müdafaada saldırının haksız olması mecburi iken zorunluluk hâlinde böyle bir şart aranmaz. Başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikenin bulunması yeterlidir.

6-Zorunluluk hâlinde kişinin tehlikeye kendisinin bilerek sebebiyet vermemiş olması gerekirken meşru müdafaada bulunan kişi saldırıya kendisi sebebiyet vermiş olabilir.

7-Somut olayda meşru müdafaa varsa beraat kararı verilmeli iken zorunluluk hâli varsa ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir.

8-Meşru müdafaa hâlinde failin, saldırgana verilen zarardan ötürü herhangi bir tazmin yükümlülüğü bulunmamakta iken ,fail zorunluluk hâlinde verilen zararlardan hakkaniyet ilkesi gereği sorumludur.

9-Meşru müdafaada saldırıya uğrayana kaçma yükümlülüğü yüklenemezken zorunluluk hâlinde failin kaçmak suretiyle tehlikeyi bertaraf etme imkânı bulunuyorsa fail zorunluluk hâlinden faydalanamaz .

10-Meşru müdafaada saldırı nedeniyle zarar gören hak ile savunma sonucunda zarar gören hak arasında bir oran bulunmalıdır. Zorunluluk hâlinde ise kullanılmak istenen hakkın değeri ile zarar verilen değer arasında oran bulunmalıdır.

SONUÇ

Temelde kişinin kendisine ya da bir başkasına ait hakkı korumak zaruretinden doğan meşru müdafaa ve zorunluluk hâli pek çok yönden birbirinden ayrılmaktadır.  Yalnızca saldırıya karşı savunma amacıyla gerçekleştirilebilen meşru müdafaada savunma ancak saldırgana karşı yapılırken  tehlikeye karşı korunma amacıyla gerçekleştirilen   zorunluluk hâlinde fiil ,tehlikeye sebebiyet veren kişi dışında bir üçüncü kişiye karşı gerçekleştirilmektedir. Bir hukuka uygunluk nedeni olan meşru müdafaada  faile beraat kararı verilmeli iken zorunluluk hâli kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerdendir ve  ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilir. Meşru müdafaada  eylem tüm hukuk dalları açısından hukuka uygun hâle geldiğinden  ceza sorumluluğu yanında zararı tazmin yükümlülüğü de ortadan kalkmaktadır. Ancak zorunluluk hâlinde  sanığın eylemi suç vasfını korumasına rağmen sanığa ceza hukuku açısından ceza verilmez ancak sanığın zararı tazmin yükümlülüğü devam eder.