YAKALAMA KARARI VE AVUKAT

Avukat Hakkında Yakalama Kararı

Günümüz toplumunda kamu düzenini sağlamanın birincil yolu olarak hukuk sistemimizi kullanırız. Bu sistem yüz yıllar içerisinde birikmiş toplumun uyum içerisinde yaşayabilmesini sağlayan kurallar bütününün bir sistem dahilinde işletilmesiyle oluşur. Kişilerin yaşama, konaklama seyahat gibi temel haklarını korumak için var olan bu sistem en yüksek faydayı sağlamak için gerektiğinde bazen bu hakları kısıtlayabilir. Bu kısıtlamalar daha büyük hak kayıplarını doğrudan veya sistemin tıkanmamasını sağlayarak dolaylı olarak engellemek gayesiyle sistem içinde yer bulmuşlardır. Yine bu gaye sebebiyle belli kurallar dahilinde ve keyfiliği engelleyici şekilde düzenlenmiş ve düzenlenmeye devam etmektedirler. Bu kısıtlamalardan biri de ‘yakalama’ kararıdır. Kuralına uygun ve hakkaniyetli bir şekilde uygulandığında sistemin selameti ve kişilerin hakları için koruyucu bir tedbir olan yakalama, keyfi ve kuralı dışında uygulandığında iyi bir şekilde işlemesi amacıyla içine konulduğu sistemi işlemez hale getirebilir ve kişilerin güvenini sarsarak hukuk sisteminin korumak istediği toplumsal düzeni bozabilir.

Hukuk sistemimizin yazılı temelini oluşturan anayasamız da temel hak ve hürriyetlere önem verilmiştir. Bu hakları korumak üzere kurulan Devlet’in yapısını anlatan maddelerden sonra ilk düzenlenen hükümler temel hak ve hürriyetleri içermektedir. Anayasanın ikinci kısmı “Temel Hak ve Ödevler” başlığı altında düzenlenmiştir. İkinci kısmın ilk hükmü olan; “Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.” Anayasa’nın 12.maddesi, temel hak ve hürriyetlerin ne kadar önemli olduğunu ve nasıl dokunulamayacağını düzenlemektedir. Fakat bir şeyin ne kadar da dokunulmaz olduğunu söyleseniz de hiçbir şey dokunulmaz olamaz. O yüzden bir şeyi korumak istediğimizde o şeyin ne kadar ve nasıl dokunulabileceğini düzenlememiz daha doğru olacaktır. Örnek vermek gerekirse; Türk Ceza Kanunu (TCK)’nun 81.maddesi “Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” hükmüyle insan öldürmeyi yasaklarken, yine TCK’nın 25.maddesinde ki “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” hükmü meşru müdafaa müessesini düzenleyerek bir nevi insan hayatına hangi hallerde dokunulabileceğini belirtmiştir. Bu örneğin mantığının temelini oluşturan düzenleme doğal olarak Anayasa’da da geçmektedir. Temel hak ve özgürlüklerin dokunulmazlığını düzenleyen Anayasa 12.maddenin devamı 13.madde;

“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”

hükmüyle, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasını ve kısıtlanma sınırlarını düzenleyerek aslında bu hak ve özgürlüklere köşeleri belli bir koruma alanı sağlamaktadır. TCK örneğinde de Anayasa’da ki hükümlerde de görebileceğimiz gibi bu kısıtlama yahut hakka müdahale alanları aslında daha büyük hakları korumak, haksız fiilleri engelleyerek toplumsal düzeni sağlamak amacıyla yapılmış düzenlemelerdir. Yine her iki kanundaki hükümlerden anlaşılacağı gibi korunan değerlere karşı yapılabilecek müdahaleler belirli şartlara bağlanmıştır. Bu şartlar hakka yapılacak müdahalenin keyfiliğini azaltmak, gerçekten gerekli hallerde müdahale edilmesi için konulmuştur. Ne kadar soyut olsa da orantılılık veya ölçülülük ilkesi en temel şarttır bu müdahalelerde. TCK örneğinden ilerlersek, başka bir kaçış yolu bulunamaması ve tehlikenin cari olması, hukuk düzenince somut olaya göre karşı tarafın yaşama hürriyetinin dahi elinden alınabilmesine olanak sağlamaktadır. Bu müdahale temel hak ve hürriyetleri kısıtlarken aslında diğer insanların temel hak ve hürriyetlerini koruma altına alıyor ve haksız fiiller karşısında insanlara bir güven duygusu veriyor.

Bu tarz, haklara hukuk düzeni eliyle müdahale etme izni veren müesseselerden biri de yakalama. Yakalama, Ceza Muhakemeleri Kanunu (CMK)’nda şu şekilde düzenlenmiştir:

Yakalama ve yakalanan kişi hakkında yapılacak işlemler

Madde 90 – (1) Aşağıda belirtilen hâllerde, herkes tarafından geçici olarak yakalama yapılabilir:

  1. a) Kişiye suçu işlerken rastlanması.
  2. b) Suçüstü bir fiilden dolayı izlenen kişinin kaçması olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması.

(2) Kolluk görevlileri, tutuklama kararı veya yakalama emri düzenlenmesini gerektiren ve gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde; Cumhuriyet savcısına veya âmirlerine derhâl başvurma olanağı bulunmadığı takdirde, yakalama yetkisine sahiptirler.

(3) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olmakla birlikte, çocuklara, beden veya akıl hastalığı, malûllük veya güçsüzlükleri nedeniyle kendilerini idareden aciz bulunanlara karşı işlenen suçüstü hallerinde kişinin yakalanması şikâyete bağlı değildir.

(4) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/7 md.) Kolluk, yakalandığı sırada kaçmasını, kendisine veya başkalarına zarar vermesini önleyecek tedbirleri aldıktan sonra, yakalanan kişiye kanunî haklarını derhal bildirir.

(5) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/7 md.) Birinci fıkraya göre yakalanıp kolluğa teslim edilen veya ikinci fıkra uyarınca görevlilerce yakalanan kişi ve olay hakkında Cumhuriyet savcısına hemen bilgi verilerek, emri doğrultusunda işlem yapılır.

(6) Yakalama emrine konu işlemin yerine getirilmesi nedeniyle yakalama emrinin çıkarılma amacının ortadan kalkması durumunda mahkeme, hâkim veya Cumhuriyet savcısı tarafından yakalama emrinin derhâl iadesi istenir.

Yukarıda ki maddede yakalama kararının nasıl yapılması gerektiği düzenlenmiştir. Hangi koşullarda kimler tarafından yakalama fiilini gerçekleştirilebileceği 90.maddede anlatılmıştır. Kanun maddeleri yakalama sonrası uygulanabilen bir müessese olan gözaltını açıklamakla devam eder. 93 ve 94.madde yakalanan kişilerin nakli ve mahkeme önüne çıkarılması düzenlemiştir. Maddeler şu şekildedir:

Yakalanan veya tutuklanan kişilerin nakli

Madde 93 – (1) Yakalanan veya tutuklanarak bir yerden diğer bir yere nakledilen kişilere, kaçacaklarına ya da kendisi veya başkalarının hayat ve beden bütünlükleri bakımından tehlike arz ettiğine ilişkin belirtilerin varlığı hâllerinde kelepçe takılabilir.

Yakalanan kişinin mahkemeye götürülmesi

Madde 94 – (Değişik:21/2/2014 – 6526/7 md.)

(1) Hâkim veya mahkeme tarafından verilen yakalama emri üzerine soruşturma veya kovuşturma evresinde yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılır.

(2) Yakalanan kişi, en geç yirmi dört saat içinde yetkili hâkim veya mahkeme önüne çıkarılamıyorsa, aynı süre içinde yakalandığı yer adliyesinde, mevcut değil ise en yakın adliyede kurulu sesli ve görüntülü iletişim sisteminin kullanılması suretiyle yetkili hâkim veya mahkeme tarafından bu kişinin sorgusu yapılır veya ifadesi alınır.

(3) (Ek:8/7/2021-7331/12 md.) İfadesi alınmak amacıyla düzenlenen yakalama emri üzerine mesai saatleri dışında yakalanan ve belirlenen tarihte yargı mercii önünde hazır bulunmayı taahhüt eden kişinin serbest bırakılması, Cumhuriyet savcısı tarafından emredilebilir. Bu hüküm her yakalama emri için ancak bir kez uygulanabilir. Taahhüdünü yerine getirmeyen kişiye, yakalama emrinin düzenlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından bin Türk lirası idari para cezası verilir.

Yukarıdaki maddelerde nakil sırasında yakalananlara kelepçe takılabileceği ve en geç 24 saat içerisinde hâkim veya mahkeme önüne çıkarılması düzenlenmiştir. Mahkemeye çıkarılamayanların iletişim sistemleriyle sorgusunun yapılabileceği ve de mesai saatleri dışında yakalananların mahkemeye gideceğinin taahhüt edenlere savcı tarafından izin verilebileceği de eklenmiştir maddelere. Görülebildiği üzere temel haklara zarar verememe amacıyla 24 saatlik bir azami süre tayin edilmiştir. İletişim sistemleriyle kolaylık sağlanmış ve mesai saati dışında yakalanan kişilerin verecekleri taahhütle serbest bırakılabilecekleri düzenlenmiştir.

Devam eden maddelerde yakalamanın kişinin yakınlarına, ilgili kişilere bildirilmesi ve yakalama tutanağıyla ilgili hükümler düzenlenmiştir.

Yakalanan veya gözaltına alınanın durumunun yakınlarına bildirilmesi

Madde 95 – (1) Şüpheli veya sanık yakalandığında, gözaltına alındığında veya gözaltı süresi uzatıldığında, Cumhuriyet savcısının emriyle bir yakınına veya belirlediği bir kişiye gecikmeksizin haber verilir.

(2) Yakalanan veya gözaltına alınan yabancı ise, yazılı olarak karşı çıkmaması halinde, durumu, vatandaşı olduğu devletin konsolosluğuna bildirilir.

Yakalamanın ilgililere bildirilmesi

Madde 96 – (1) Soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı olan suç hakkında 90 ıncı maddenin üçüncü fıkrasına göre şikâyetten önce şüpheli yakalanmış olursa şikâyete yetkili olan kimseye ve bunlar birden fazla ise hiç olmazsa birine yakalama bildirilir.

Yakalama tutanağı

Madde 97 – (1) Yakalama işlemi bir tutanağa bağlanır. Bu tutanağa yakalananın, hangi suç nedeniyle, hangi koşullarda, hangi yer ve zamanda yakalandığı, yakalamayı kimlerin yaptığı, hangi kolluk mensubunca tespit edildiği, haklarının tam olarak anlatıldığı açıkça yazılır.

Maddelerde detaylıca anlatıldığı gibi yakalanan kişinin yakınlarına ve şikayete bağlı suçlarda şikayet sahibine haber verilir. Tutanakta hangi suçtan, nerede, ne zaman, nasıl, kimler tarafından yakalandığı ve hangi kolluğa teslim edildiği yazılır. Tutanakta yakalanan kişinin haklarının tam olarak anlatıldığı da bulunmalıdır.

Yukarıdaki maddeler yakalama eyleminin nasıl gerçekleşebileceği üzerine düzenlenmiştir. CMK 98.madde ise yakalama emrini açıklamaktadır. Diğer maddelerde yakalamanın emir olmadan nasıl yapılacağı yahut kişi yakalandıktan sonra yapılacaklar anlatılmıştır. 98.maddede yakalamanın hakim tarafından çıkartılan bir emirle yapılmasının usulü anlatılmaktadır. İlgili madde şu şekildedir:

Yakalama emri ve nedenleri

Madde 98 – (1) (Değişik: 25/5/2005 – 5353/10 md.) Soruşturma evresinde çağrı üzerine gelmeyen veya çağrı yapılamayan şüpheli hakkında, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından yakalama emri düzenlenebilir. Ayrıca, tutuklama isteminin reddi kararına itiraz halinde, itiraz mercii tarafından da yakalama emri düzenlenebilir.

(2) Yakalanmış iken kolluk görevlisinin elinden kaçan şüpheli veya sanık ya da tutukevi veya ceza infaz kurumundan kaçan tutuklu veya hükümlü hakkında Cumhuriyet savcıları ve kolluk kuvvetleri de yakalama emri düzenleyebilirler.

(3) Kovuşturma evresinde kaçak sanık hakkında yakalama emri re’sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim veya mahkeme tarafından düzenlenir.

(4) Yakalama emrinde, kişinin açık eşkâli, bilindiğinde kimliği ve yüklenen suç ile yakalandığında nereye gönderileceği gösterilir.

Normal şartlarda yakalama emrinin Cumhuriyet savcısının istemiyle sulh ceza hâkimi tarafından düzenlenebileceği anlatılmaktadır maddede. Fakat tutuklama kararının itiraz merci tarafından da yakalama kararı düzenlenebilir. Olağandışı şartlar olan şüpheli, sanık, tutuklu veya hükümlünün kaçması durumunda Cumhuriyet savcısı veya kolluk tarafından da yakalama emri düzenlenebilir. Kovuşturma evresinde kaçak bir sanık varsa da yakalama emri re’sen veya Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim veya mahkemece düzenlenir. Emrin içeriğinde de kişinin eşkâli, kimliği, yüklenen suç ve nereye teslim edileceği bulunmalıdır.

CMK’deki yakalamayla ilgili genel hükümler bu maddelerde işlenmiştir. Bu maddeler dışında 199.maddede “Mahkeme, sanığın hazır bulunmasına ve zorla getirme kararı veya yakalama emriyle getirilmesine her zaman karar verebilir.” hükmü de geçmektedir. Bu maddedeki hükmü de diğer maddelerle birlikte değerlendirmek gerekmektedir.

Bu işlemler genel hükümlerdir. Özel bir sıfatı olmayan herkese uygulanacak eylemlerdir. Makalemizin süjesi olan avukatlar için bazı farklılıklar bulunmaktadır.

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki madde 90’da belirtilen hükümler avukatlara da uygulanabilir. Çünkü ilgili maddenin lafzına baktığımızda yakalanan kişinin mesleğinin bilinmediği ve hatta genel olarak kim olduğunun da bilinmediği durumları anlatmaktadır. Madde de önemli olan bir suçu işlediği bilinen veya işlediğinden şüphelenilen kişinin hızlı bir şekilde yakalanmasıdır. Buradaki amacın suçlunun kaçmasını engellemek olduğu gayet açıktır. Bizim değerlendireceğimiz durum 98.maddedeki yakalama emrinin avukatlar için çıkartılmasıdır.

Avukatlar için adli süreç diğer vatandaşlardan farklı işlemektedir. Bu konuyla ilgili avukatlık kanununda şu hükümler bulunmaktadır:

Madde 58 – (Değişik: 23/1/2008-5728/331 md.) Avukatların avukatlık veya Türkiye Barolar Birliği ya da baroların organlarındaki görevlerinden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı haklarında soruşturma, Adalet Bakanlığının vereceği izin üzerine, suçun işlendiği yer Cumhuriyet savcısı tarafından yapılır. Avukat yazıhaneleri ve konutları ancak mahkeme kararı ile ve kararda belirtilen olayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısı denetiminde ve kayıtlı olunan baro temsilcisinin katılımı ile aranabilir. Ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren bir suçtan dolayı suçüstü hali dışında avukatın üzeri aranamaz. (1)

Maddede görüldüğü üzere avukatların görevleriyle ilişkili suçlar hakkında soruşturma açılabilmesi için Cumhuriyet savcısının Adalet Bakanlığı’ndan izin alması gerekmektedir. Bu şart avukatlar hakkında keyfi soruşturma açılmasını engellemek ve idarenin denetimine sokmak için yapılmıştır. Avukatların, herhangi bir soruşturmayla karşılaşmaları, onların meslek hayatlarını çok kötü etkileyecektir. Soruşturma izni Adalet Bakanlığı, yani idare tarafından verildiği için izin verme veya vermeme kararına karşı avukatlar veya ilgili kişiler idare mahkemelerine kararın iptali için iptal davası açabilirler.

İzin verilmesiyle başlayan soruşturmada Cumhuriyet savcılarımızın meslektaşları olan avukatlara karşı yüksek hassasiyet göstermeleri doğal olarak beklenen bir durumdur. Korunma tedbirlerinin avukatlara karşı uygulanmaması da bu hassasiyetler içerisindedir. Yakalama uygulaması da korunma tedbiridir. Daha önce de söylediğimiz gibi yakalamanın işlendiği 90.madde hükümleri için avukatlar için farklı bir davranış beklenemez. Çünkü kimliklerinin bilinmediği durumda suçu işleyen kişi olarak yakalama yapılır. 98.maddede düzenlenen yakalama emri ise içeriği bakımından başka bir durumdur. Öncelikle emrin verilebilmesi için soruşturmanın başlaması gerekmektedir. Yani şahsın avukat olduğunun belli olduğu bir durumdur. İkinci şart olarak da çağrıya uymamak veya çağrı yapılamayacak durumda olmak. Avukatlar için çağrının yapılamayacağı bir durumun oluşması zor bir durumdur. Çünkü savcıların avukatlara ulaşmak için birden fazla yolu vardır. Sürekli iç içe çalışan bu iki meslek grubuna sahip insanların iletişime geçmeleri gayet kolaydır.

Bu konuda Cumhuriyet savcılarının soruşturma iznini almak için başvurduğu yer olan Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün internet sayfasında Avukat ve Noter Şikâyetleri Bürosu’nun Bilgi yazısında şu ifadeler geçmektedir:

Cumhuriyet savcısı, soruşturma izni verilmesi üzerine, avukatın savunmasını almak için Bakanlığın soruşturma iznini içeren düşünce yazısı örneğini avukata 7201 sayılı Tebligat Kanunu uyarınca usulüne uygun olarak tebliğ edip, savunma vermek üzere davetiye ile çağırır. Savunmasını yapması için avukatı ihzaren (zorla) getirtemez, mahkemeden yakalama kararı talep edemez.

Yazıdan anlaşıldığı kadarıyla avukatların, görece daha yumuşak bir yöntem olan zorla getirme müessesesinin bile uygulanamayacağı yazarken, avukatlar hakkında yakalama kararının verilmemesi gerekmektedir.

Avukatların yakalama kararları karşı itirazlarını CMK 267’inci ve devamı maddelerde genel itiraz yolunda düzenlenen hükümlere göre yapabileceklerdir.

Sonuç itibariyle bir koruma tedbiri olana yakalama ulaşılamayan kişiler için uygulanmaktadır. İtiraz yolları açık olsa da böyle bir emrin avukat gibi her türlü ulaşılabilecek ve işi gereği hâkim ve savcılarla görüşen bir kişiye uygulanması her ne kadar mevzuatta açık bir hüküm bulunmasa da doğru değildir. Kişinin kariyerine bir darbe indireceği, çevresine kötü gözüktüreceği ve hukuk sistemine güveni sarsacağı açık olan bu tedbirin kanaatimizce avukatlara uygulanması doğru değildir.